Türkiye Cumhuriyeti, kendisini kurucu iradenin öngördüğünden farklı bir yöne kaydırmak isteyenlerin toplum mühendisliği ile karşı karşıya...
Nereye götürülmek istendiği, nasıl bir toplum yaratılmak istendiği açıkça söylenmese de İslâmî bir düzene doğru adım adım değil, koşar adım ilerliyoruz...
Bu İslamcı düzen nasıl bir düzen olacaktır?
Hukuk, devletin temelidir; bu düzende nasıl bir hukuk sistemi olacaktır?
Bu devlet, halleri, ağıt yakılmadan anlatılamayacak durumda olan İslam devletleri gibi mi olacak, başka bir model, başka bir uygulama mı öngörülüyor?
Bu soruların cevapları yok, tartışılmıyor da... Çünkü ülkede herkesin gizli bir ajandası var. Kimse ne düşündüğünü, nasıl bir siyasal sistemden yana olduğunu söylemiyor, fakat her kesimin cızırdayan bir ses aygıtı var: Örneğin şeriatçılar "Hilafet" diyorlar; fakat nasıl bir hilafet istediklerini gizliyorlar. Komik kalmayı göze alanlar var, onlar ise "Küffara korku salan halife", "başyücelik devleti" vs diyor.
Bu kesim, dün "başörtüsü" simgesi üzerinden tartıştığı hilafeti, bugün,devleti elinde bulunduran güç arkalarında olduğu halde, tartışmayı daha üst bir düzeye taşıyamadı.
İktidarın borazanı, sığıntı, yalaka, kapıkulu kalemler, ara sıra ağızlarından hilafetçi bir başkanlı istediklerini ağızlarından kaçırmış gibi yazmakla yetiniyorlar. Ne acıdır ki ısrarla istedikleri başkanlık sistemi, dilediklerinden de yetkili bir biçimde gerçekleşti. Bizi uçuracaktı. Olmadı, uçuramadı; tersine enflasyon, borç ve işsizlik kayalıklarına çakıldı. Şimdi restore edilmeye çalışılıyor; ama hâlâ kimse inşa edilmeye çalışılan Başkanlık sisteminin adını koyamıyor. Çünkü arzu edilen otoriter yapı, ulusal kimliğimizle bağdaşmıyor. Öyle görülüyor istenen otoriter yapı, halkımızın 200 yılda edindiği demokrasi sevdasıyla uyuşmuyor.
Demokrasinin gidilecek yere kadar binilecek bir tren olduğunu söylemeleri boşuna değil. Dillerinden düşürmedikleri "Ulusal irade", "çoğunluğun iradesi", "seçim" gibi kavramları, sadece ulusa suret-i haktan görünmek için kullandıkları aşikar. Açıkça "İslami bir başkanlık sistemi", "halifelik düzeni" deseler, halkımız İslam ülkelerinin içinde bulundukları perişan hali dikkate alacak, belki de tepki verecektir; bunu biliyorlar...
Bazı liberal çevrelerin bir zamanlar devlete verilmek istenen biçimi tartışmak istemeleri ise geç kalmış bir çırpınıştan ibaretti, artık onlar da iyice sustu; çünkü bu heyulayı kendileri büyüttü...
Bu çakıllı, taşlı, dikenli yoldan nasıl kurtulacağımızı bir bilen olsa keşke!